Son zamanlarda , annelerin, babaların, evlilik
terapistlerinin, şirket yöneticilerinin, lider danışmanlarının,politikacıların,
TV’cilerin ve kısaca günlük hayatında ufak tefek sayılabilecek problemlerin
tazyikini üzerinde hissederek sık sık kendini ‘köşeye sıkışmış’ gibi gören
hemen herkesin sözlüğüne girmeye başlayan popüler kavram: Duygusal Zeka.
Ne demektir?
Kısaca, sizin kendinizin ve karşınızdakilerin duygularını
‘Fark etme+Tanımlama+Davranma’ zincirindeki performansınızı ifade eden bir
iletişim yeterlilik ölçüsü. Zincirlerin bütün bu halkalarını birbirinden
koparmadan, aralarından hava bile geçmeyecek şekilde ustaca yönetmeye yarayan
bir çeşit iletişim sanatkarlığının adı.
IQ’dan farkı nedir?
Kabaca zihinsel performansın birimi olarak ifade
edebileceğimiz IQ’yu (Intelligence Quotient), EQ’dan (Emotion Quotient) ayıran
temel özellik ; IQ laboratuar ortamında testlerle belirlenmiş ve sosyal
ortamdan yalıtılmış bir yığın beyin odaklı işleminizi tanımlamak için kullanılırken
, EQ sosyal ilişkileriniz içindeki sizi ifade etmektedir.
Zihninize ait her bir odanın çalışma kapasitesi farklı
olabilir.Ancak, bu odalarla dolu binanın içine, duygu dediğimiz tanımlaması
bugünkü psikoloji için bile zor olan bir yaramaz çocuk girdiği zaman
sistemlerin performans kalitesinin hiçbir önemi kalmamaktadır. Bu yaramaz
çocukla nasıl başa çıkılacağını ancak ‘duygusal zeka’ adındaki yetenek bilir.
Yani o haylaz çocuğu gerektiğinde durduracak, gerektiğinde doğru yöne doğru
itekleyecek olan gelişmiş zihin
sistemleriniz değil, duygu yönetme gücünüzdür. IQ ile EQ işte bu yüzden
birbirinden bağımsızdır ve birbirlerine dönüştürülemezler. Birinin gediğini
diğeri kapayamaz.
Bunun yanında IQ bizim doğuştan üst sınırı belli, kader
kaleminin beyin performansımız üzerindeki gölgesi iken; EQ o gölgeden o kadarda
etkilenmez.
Kişinin çabası, kendi ve diğerleri üzerindeki duygu yönetme
taktiklerini öğrenmesi, uygulaması nispetinde artabilen bir yetenektir.
Duygu nasıl yönetilir?
Duygunun yönetilebilmesi için yukarıda birtakım zincir
halkalarından bahsetmiştik:’ Fark etme+ Tanımlama+ Davranma’. Bunlara daha
yakından bakmak gerekirse ; duygunun önce fark edilmesi gerekir.
Sizin veya karşınızdakinin duygusal bir tetiklenme içinde
olduğunuzu fark etmek, bakmakla görmek arasında ki fark gibidir. Ön
yargılarınızı, anlatmak istediklerinizi, kendi duygularınızı bir an için kenara
koyup sadece karşı tarafın söylemlerinin , ses tonunun mimiklerinin, beden
dilinin altını yoklamanız bile duyguyu iş üstünde yakalamak için yeterlidir.
Duyguyu fark ettiğiniz zaman konunun %50’sini halletmişsiniz
demektir. Çünkü genel olarak bakıldığında iletişim kazalarının en önemli sebebi
gözden kaçırılan duygular olmaktadır.
Beni kategorize et!
Bir sonraki adımda karşı tarafın bu duygusunu kategorize
etmeniz gerekir. Endişe mi, şüphe mi, mutluluk mu, rahatlık mı, vb.başlıklar
altında o duyguyu sınıflandırmanız hangi duyguyla dans ettiğiniz öğrenmeniz ve
buna göre bir sonraki adıma hazırlanmanız açısından önemlidir.Bu sayede,
başkaları onun duygularını yok sayarken ve ısrarla kendi istediğini
benimsetmeye çalışırken siz şu minik birkaç adımla bile oldukça mesafe
katettiniz. Durdunuz; konuşmak yerine dinlendiniz ve onu ‘anladınız’. Üstelik
bu ‘anlama’ söylemek istediklerini anlamaktan daha farklı ve daha önemli bir
anlama. Siz onun duygularını anladınız. Bu o kadar büyük bir adımdır ki sonraki
adımlar çorap söküğü gibi gelecektir.
Sihirli sözcük:’Anlıyorum…’
Sıra o hisleri anladığınızı belli etmeye gelmiştir.
Anladığınızı yüksek sesle paylaşmanız, bunu ona
hissettirmeniz, onunla duygusal ritim adına aynı safta olduğunuzu kelimelerden
çok beden dilinizle , mimiklerinizle, bazen de birkaç saniyelik sessiz kalmanızla
belli etmeniz duygusal zeka yıldızı olmak konusunda en isabetli adımlarınız
olacaktır.
Ve geriye tek bir adım kalmıştır. Bu aşamaya kadar
anladığınız ve değer verdiğiniz duyguların tatmin olacağı şekilde davranmak.
Bu da ancak onları doğru bir hedefe kanalize edebilmekle
olur. Evet, duyguları yok saymak veya yok etmek değil; daha uygun bir yöne
kanalize etmek. Örneğin; öfkenin elinden değerli olanı kurtarıp, daha uygun ve
harcanabilir bir öfke nesnesi bularak öfke patlaması adındaki aslanlar arenasına
onu atmak. Veya hayalin kırılmasını o bünyeye uygun yeni hayaller enjekte
ederek aşmak. Veya sizi iş yapamaz hale getirmiş kaygı duygusunun büyük
çoğunluğunu kader tenceresinde eritip, kalanını da irade tabağında servis
yapmak gibi.
Yazan-Derleyen
Fatma Adalet Şahin